Her şeyden önce, kendinizi tanıtır mısınız? Bize geçmişiniz ve önceki iş pozisyonlarınız hakkında bilgi verir misiniz?
1988 yılında Boğaziçi Üniversitesi Yapı Mühendisliği’nde yüksek lisans eğitimimi tamamladıktan sonra Proje Koordinatörü olarak ENKA ve TEKFEN gibi önde gelen Türk inşaat şirketlerinde 8 yıl çalıştım. 1992’de Japonya’ya gittim. Fuji Engineers, Chodai ve IHI gibi Japon mühendislik şirketlerinde yapısal tasarım mühendisi olarak 7 yıl çalıştım. 1999’da Türkiye’ye döndükten sonra Fuji Mühendislik’in başkanı olarak ve 2008’den bu yana Miyamoto International Türkiye’nin başkanı olarak çalışmaktayım. Halen her iki mevkide de çalışmaya devam etmekteyim.
Miyamoto International Türkiye’nin başkanısınız, şirketinizi (Türkiye’deki tarihçesi, faaliyetleri, hedefleri, çalışanları, cirosu …) tanıtabilir misiniz?
1946 yılında ABD’nin Kaliforniya eyaletinin Sacramento kentinde kurulan Miyamoto International, ABD, Avrupa ve Asya’da ofisleri bulunan, dünya çapında hizmet veren bir deprem ve yapısal mühendislik firmasıdır. Firmamız “Yüksek Performanslı Deprem Mühendisliği” çözümleri konusunda uzmanlaşmıştır. Müşterilerimiz, hükümetler, özel sektör kuruluşları, yatırımcılar, mimarlar ve yüksek etkili sürdürülebilir teknik çözümler arayan müteahhitleri içerir. Üst düzey uzmanlık ve eğitimle, Kaliforniya, Japonya ve Türkiye gibi yüksek sismik riskli ülkelerde sismik tasarım ve yüksek performanslı deprem mühendisliği konusunda özel tecrübeye sahibiz.
1999’da 17.480 insanın ölümüne neden olan depremden sonra, deprem, yapı mühendisliği ve inşaat alanlarında Türkiye’de neler yapıldı?
2002 yılında Japonya Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) tarafından hazırlanan rapora göre, İstanbul’da yaklaşık 350.000 bina risk altındadır. Son 15 yılda birçok şey yapıldığını söyleyebilirim ve hala yapılması gerekenler var. Özellikle, İstanbul Proje Koordinasyon Birimi tarafından yönetilen İstanbul Sismik Riskin Azaltılması ve Acil Durum Hazırlık Projesi (İSMEP), 2006 yılında İstanbul Valiliği bünyesinde kurulmuştur. İSMEP, İstanbul’da olası bir deprem öncesi, sırasında ve sonrasında ne yapılacağı üzerine geliştirilen çalışmalarla Türkiye’nin ilk risk azaltma projesi olarak ortaya çıkmıştır. Bu proje aynı zamanda, Miyamoto International’ın, projenin ana finans sağlayıcısı olan Dünya Bankası’nın danışmanı olarak, 2007’de Türkiye’ye geliş sebebidir. 2016 yılı itibarıyla ISMEP Projesi kapsamında 1175 kamu binası, 944 okul, 74 hastane ve sağlık merkezi güçlendirildi veya yeniden inşa edildi. Buna paralel olarak karayolları genel müdürlüğü, gerek mevcut boğaz köprülerini, gerekse son teknolojilerle donatılmış olan Mecidiyeköy Viyadüğü, Haliç ve kritik otoyol köprüleri gibi ulaşım kanallarını yeniden donattı. Ek olarak, 2009 yılında TBMM, Başbakanlığa bağlı Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı’nı (AFAD) kurdu ve çeşitli kurumları kaldırdı. 23 Ekim 2011 ve 9 Kasım 2011’de Van’ın doğusundaki depremler, yıkıcı hasar yarattı ve 644 vatandaş hayatını kaybetti, 1.966 vatandaş yaralandı ve 252 vatandaş sağ kurtuldu. Bu iki depreme verdiği hızlı tepki ile AFAD’ın kapasitesinin kanıtlandığına inanıyorum. Buna ek olarak, Van depremlerinden edindiği derslere dayanarak, deprem sonrası sürdürülebilirlik için, Sağlık Bakanlığı 2013 yılında yeni hastanelerin sismik izolasyon sistemi ile (1. ve 2. derece sismik risk bölgelerinde 100 yatak kapasitesinin üzerinde olan) inşa edilmesi için bir mevzuat çıkardı. 2023 yılına kadarki süreçte tamamlanması planlanan 200 hastane projesinin olduğunu görüyoruz. Riskli yapı stoğunun azaltılması fırsatını sağlayan “Kentsel Dönüşüm” başlangıcının en önemli önlem olduğunu düşünüyorum. Yerel mevzuatın karmaşıklığı nedeniyle başvuru başlangıcı çok uzun sürdü.
Ne yapılması gerekiyor? Stratejileriniz neler?
Hükümet ve özel sektör tarafından yapılması gereken çok şey var. Hükümet, deprem sonrası yalnızca can güvenliği performans seviyesine odaklanan fakat deprem sonrası sürdürebilirliği göz ardı eden mevcut mevzuatın geliştirilmesine de devam etmelidir. Günümüzde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, yüksek binalar ve sismik izolasyonlu yapılar gibi önemli projelerin tasarımının onaylanması için bakanlık bünyesinde sorumlu grup oluşturmak üzere inceleme başlattı. Görüşümüzün talep edilmesi üzerine, Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya gibi yüksek sismik riskli ülkelerde uygulanan mevzuat örneklerini sunduk. Görüşümüze bağlı olarak, Türkiye’de uzun süredir tartışılan Yetkin Mühendislik statüsünün sertifikasyon başvurusunu da tavsiye ettik. Bu sertifikasyon, yüksek binalar, sismik izolasyonlu tesisler gibi kritik fonksiyonlu önemli yapıların, yeterli deneyime sahip yapı mühendisleri tarafından tasarlanmasını güvenceye alır.
Stratejilerimizden biri, iş sürekliliğine dönük riskler konusunda farkındalık yaratarak özel sektör şirketlerini yeniden konumlandırmaktır. Global uzmanlığımıza dayanarak önerdiğimiz yenilikçi güçlendirme teknolojilerini kullanarak, iş kesintisi yaratmadan deprem risklerini yönetmek mümkündür. Pek çok işletme sahibi güçlendirme uygulamasının, işlemin uygulanması sırasında iş kesintisine neden olabileceğinden endişe duyuyor. Fakat yüksek performanslı deprem mühendisliği deneyimlerimize ve enerji sönümleyici elemanların (çeşitli damperler, izolatörler vb.) kullanımına bağlı olarak, tüm bu endişeler uygun maliyetler ile ortadan kaldırılabilir. Stratejimiz, müşterilerimize işlerini sürdürülebilir kılmak için bu katma değerli çözümleri sunmaktır.
Birinci derece deprem bölgelerinde yüksek katlı bina inşaatlarının gelişim trendi göz önüne alındığında, üçüncü taraf (hakem) tasarım incelemesi, Türkiye’de bu konuda uluslararası düzeyde yeterli yönetmelik bulunmaması nedeniyle kritik öneme sahiptir. Bu nedenle, USRC (Amerika Birleşik Devletleri Dayanıklılık Konseyi) kurucu üyesi olan Miyamoto International, bu tür desteğe ihtiyaç duyan müşterileri için USRC derecelendirme sistemine dayalı değerlendirme hizmeti sunmaktadır.
Yetkili makamlardan gelen güven veren bir mesajın ötesinde pek çok uzman, İstanbul’un bu depremle yüzleşmeye hazır olmadığı konusunda hemfikir… Siz ne düşünüyorsunuz?
Size katılıyorum. Özellikle, kentsel dönüşüm 10 yıl önce başlatılabilseydi, geçiş süreci şimdiye kadar tamamlanabilirdi. Ayrıca, yüksek sismik risk altındaki ülkelerin uygulamalarına benzer şekilde, hükümet, üretimin sürdürülebilirliği açısından mevcut tesislerin güvenlik seviyesini can güvenliği performans seviyesinden, hemen kullanım ve hatta (ihtiyaca göre) kesintisiz kullanım güvenlik seviyesine yükseltmek için özel sektörü yönlendirici düzenlemeler yayınlamalıdır. Ayrıca deprem acil müdahale sistemleri özellikle kritik üretim tesislerinde deprem sonrası iş kesintisi risklerini önlemek için kullanılmalıdır. Bu önemli tesislerin çoğu, deprem sonrası iş sürdürülebilirliği için hazır değil, çünkü karar alıcılar, tesisleri mevcut mevzuatla uyumlu olduğu sürece can güvenliği performans seviyesinin kendileri için yeterli olduğunu düşünüyor. 2008 yılından beri edindiğimiz deneyimlerimize dayanarak, özel sektör firmalarının yapısal olmayan elemanların güçlendirme önlemlerini hafife aldığını söyleyebiliriz. ABD’nin FEMA (Federal Acil Durum Yönetim Kurumu) raporunda, deprem kaynaklı yaralanmaların % 50’sinin ve ölümlerin % 3’ünün yapısal olmayan elemanlardan kaynaklandığı açıklanmıştır. Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Deprem Araştırma Enstitüsü tarafından 2004 yılında yayınlanan raporda, Kocaeli depreminde de aynı rakamlara ulaşıldığı belirtilmiştir.
Yeni binalar Richter ölçeğine göre 7.5 büyüklüğündeki bir depreme dayanıklı olmalı. Maalesef Türkiye’de birçok yeni yapı halen yasalara aykırıdır. Bu durumu nasıl yorumlarsınız?
Buradaki asıl konu, ayrıntılı mevzuatın bulunmamasıyla ilgilidir. Bu eksiklikler üçüncü taraf denetimi eksikliği (bağımsız denetim), uygun olmayan inşaat izni ve etkin olmayan saha denetimi olarak özetlenebilir. Tüm bu yasadışı konular, ilgili taraflarca hazırlanmış, uygun şekilde düzenlenmiş yönetmelikler ve denetim ile çözülebilir.
İstanbul’da en büyük sorun üstel büyümedir: şehir resmi olarak 15 milyon nüfusa sahiptir ve gerçek rakama ulaşmak için buna birkaç milyon eklemeliyiz… Bu konu nasıl çözülebilir?
Bence nüfus göçü Tokyo örneğinde olduğu gibi kontrol edilebilir. Tokyo’da, metro ve tren de dahil olmak üzere toplu taşıma sistemi mevcut olmadığı sürece, şehir yönetimleri söz konusu bölgeye yeni bir yapı için inşaat izni vermeye yetkili değildir.
Uzmanlar, birkaç yıl içinde bir deprem olacağını kabul ediyorlar ancak zaman tahmini belli değil. Araştırma araçları ve analizleriniz var mı?
2003 yılına ait İstanbul Deprem Master Planı’na göre önümüzdeki 30 yıl içinde İstanbul’da büyük bir deprem olma olasılığı % 62 ± 12 olarak tahmin ediliyor. GeoHazards International tarafından yapılan çalışmaya göre, İstanbul deprem ve yaratacağı sonuçlar açısından dünyanın en yüksek risk taşıyan üç kentinden birisidir. Ayrıntılı inceleme yapılıncaya kadar
30 yıllık tahminin (2003-2033) hala geçerli olduğunu düşünüyoruz. Deprem olgusunun olasılığa dayalı yaklaşımı açısından 2003 tahmininden daha güvenli olduğumuzu söyleyemeyiz. Sorunuza gelince, tahmini can kaybı sayısı ve yapılardaki hasar seviyeleri için araştırma araçları ve analizlerimiz var. Bununla birlikte, mevcut teknoloji deprem olayının zamanını açıkça belirleyememektedir.
Türkiye’de riskler nerede ve buna bağlı olarak faaliyetleriniz nerede yoğunlaşıyor?
Ana riskler ekonomik alt yapıdadır. Özel sektör tesislerinin çoğu deprem sonrası sürdürülebilirlik riskine açıktır. Birçok tesisteki karar alıcılar, mevzuat daha fazlasını talep etmediğinden can güvenliği performans seviyesinin yeterli olduğunu düşünmektedir. Bununla birlikte, mevcut mevzuat güncel değildir ve deprem sonrası iş sürdürülebilirliği tercihini işletme sahibine bırakmaktadır. Miyamoto International faaliyetlerinde, iş sürdürülebilirliğinde özel sektör şirketlerinin farkındalığını artırmaya odaklanmıştır.
Herkesin sorumluluğu nedir ve her birimizin alması gereken önlemler nelerdir? (Hükümet, kamu yetkilileri, vatandaşlar …)
Bir toplumu oluşturan taraflar olarak vatandaşlar, kamu yetkilileri ve hükümet arasında bir işbirliği olduğu sürece, tüm toplumsal sorunların üstesinden gelinebilir. Açıkçası, birbirlerini eleştirmek yerine bütün taraflar arasında iyi niyet olması gerektiğine inanıyorum.